Bir Şemsiye Altında
Daima bir şemsiye altında birlikte yürürlerdi. Evlendiklerinin ilk günleriydi. Bir akşam gezintisine çıkmışlardı. Beklenmedik bir anda müthiş bir yağmur boşalmıştı gökten yeryüzüne. Elleri birbirinde olan kadınla adam, birden şaşalamışlardı. Kadın içgüdüsünden olsa gerek hemen korunma hissiyle adamı da çekiştirerek bir tentenin altına geçmişti. Oysa adam bir çocuk gibiydi. Sıcacık bir gülümseme eşliğinde yağmurun altına koşarak çocuklar gibi eğlenmeye başlamıştı. Kadın bağırıyordu:
- Hasta olacaksın, buraya gel!
Ne hasta olmak ne de kadın o an için adamın umurunda dahi değildi. O kendi anını yaşamakla meşguldü. Zamanın içinden yağmura karışarak geçiyordu. Duyduğu sesler ancak kulaklarına çarparak doğaya karışıyordu. İşittiği tek ses içindeki çocuğun sonsuz kahkalarıydı. Kadın henüz farkında değildi ama adam daim kendisine aitti.
Yağmurun yağmasıyla meşhur tek bir şey vardır bu şehirde. Ortada aniden beliriveren seyyar şemsiyeciler. Sanki yağmur damlaları ile eş düşerlerdi gökten. İlk damlanın yeryüzüne düşmesiyle etrafta hemen görünüverirlerdi. Yine öyle olmuştu. Tentenin altına sığınmış kadın bir şemsiye satın alarak eşinin yanına gitti. Eşine kolunu uzatarak:
- Haydi evimize gidelim! dedi.
Adam istemeye istemeye kabul etti. Eşinin koluna girerek başının üzerindeki şemsiyeden duyduğu memnuniyetsizliği de belli ederek yürümeye başladı. Kadın, adamın huzursuzluğunun farkındaydı. Elini bırakarak ondan ayrıldı. Caddenin bir köşeciğinde yalnız başına yürümeye başladı. Adamın mutluluğu geri gelmişti. Tüm yolu yağmur altında güle oynaya geçirmişti.
___
Şafak sökmek üzereydi. Biçare kadın tir tir titreyen eşini ısıtmak için elinden geleni yapıyordu. Adam öksürükler içinde yanakları al al yatağın içinde hasta bir çocuk gibiydi şimdi. Kadın müteessirdi. ''Ben demiştim sana hasta olacaksın'' demiyordu ama bakışlarından sitemi de belliydi. Korkuyordu, ya ona bir şey olursa? Onu böylesine severken ne yapardı onsuz? Belki şemsiyenin altında onu zorla tutsa şimdi böyle hasta olmamış olacaktı. Ona özgürlüğünü vermek istediği için kendisi mi hatalıydı?
Dört gün geçmişti aradan ama ne dört gün! Kadın dört ömür geçirmiş gibi ihtiyarlamıştı. Bünyesi pek zaif olan adam büyük ihtimal Azrail ile tanışmıştı da Azrail şu genç kadının hâline acıyıp kocasını ona bağışlamıştı. Bu mucize iyileşişin başka açıklaması olamazdı.
Bundan sonra geçen günlerde kadın daima kocasının üzerine titrer olmuştu. Adam, eşine böyle bir acı yaşattığından kendini hep mahcup hissediyordu. Zaten en büyük hatası böyle hassas bir kadına yuva kurma teklif etmiş olmasıydı. Kadını bir evlilik içinde yalnız bırakmıştı. Farkındaydı ama içinden başka türlü davranmak da gelmiyordu. Böyle adamların hayatlarına kimseyi almaması gerekiyordu. Kendi yalnızlığı içinde yaşamaya âşık kimseler için bir birliktelik söz konusu olamazdı. Onlar sadece acıtırlardı. Ve gerçekten seven hassas bir kadın için ise bu durum bir zulümden farksızdır. O latif ümidin ardından ansız inkisar!..
Ne zaman yağmurda yürümüş olsalar kadın, adamı daima şemsiye altında yürütürdü. Onu kaybetme korkusu kadını mahvediyordu. Adamın buna boyun eğişiyse bir samimiyetten değil kadını terk ettiği yalnızlığı bilmesinden, ona çektirdiklerinden ve hiçbir zaman hakkını ödeyemeyecek olmasını bilmesindendi. Evet, o adam o kadının hakkını iki cihanı tek eliyle birleştirse dahi ödeyemezdi!
Bir ömrün son günleriydi. Şiddetli bir yağmur altında yürüyen yaşlı bir çift geçiyordu sokaktan. Tam arkalarında da maziden bir görüntü sanki. Delikanlı kolundaki sevgilisine soruyordu:
- Şu önümüzdeki adama baksana, bu şiddetli yağmur altında yürürken annesine taşıtıyor şemsiyeyi. Ne kadar ayıp!
Genç kız mahzun bir tebessümle sevgilisine dönerek:
- Annesi değil o sevgilim. Onlar evlidir. Halamın söylediğine göre çok çekmiş kadıncağız. Ve halam bir de derdi ki ''onlar daima bir şemsiye altında yürür ve şemsiyeyi de daima kadın taşır.'' Neden diye sorduğumda hep uzaklara dalardı. Bir gün anlattı bana hikayelerini. Bir gece adam yağmurda mı kalmış ne bir şey olmuş, ölecekmiş neredeyse öyle hastalanmış. Kadında da bir telaş bir korku... O günden beri üzerine titrermiş. Ama ben pek anlam veremem hani...
Biçare kadını birinin anlayabilmesi zaten imkansızdı. Yaşamda hiç kimse birini, böyle terk edildiği yalnızlık içinde sonsuzca ve karşılıksız sevemezdi.
***
Geçenlerde o muhite bir ziyarette bulunmuştum. Yağmurlu bir gündü. Yaşlı çifti evlerinde bulamayınca komşularından sormuştum. Adam iki sene evvel ölmüş. Kadın da her yağmur yağışında mezarlığa gidermiş, oraya bak demişlerdi bana. Mezarlığa geldiğim vakit gördüklerim yüreğimi parçalamıştı. Kadın mezarın yanına ilişmiş adamın mezarına şemsiye tutuyordu. Doğruydu, onlar daima bir şemsiye altındaydı. Fakat bir hata vardı. Adam hiçbir zaman o şemsiye altında olmamıştı...